Makale: Kelebek Etkisi ile Değişimin İzleri: Ecording
Kelebek Etkisi ile Değişimin İzleri: Ecording
Küresel iklim krizine karşı sürdürülebilir, inovatif ve teknolojik çözümler geliştiren sosyal girişim Ecording’in kurucusu Mert Karslıoğlu ile geleceğe doğru adımlar, EcoDrone ve EcordingApp üzerine konuştuk.
Her zaman küresel iklim krizi konusunda bilinçli ve farkındalığı yüksek biri miydiniz? Yoksa karşılaştığınız bir şey bu anlamda dönüm noktası mı oldu?
Sürdürülebilirlik ve küresel iklim kriziyle alakalı okumalara üniversite dönemimde başladım. Toplum hizmeti uygulamaları adında bir seçmeli ders almıştım. Bu seçmeli derste gönüllülük, hayırseverlik ve sivil toplum kavramlarıyla tanıştım. O sıralar küresel iklim kriziyle alakalı haberler, güncel raporlar ve durumlar da daha fazla gündem olmaya başlamıştı. Böylelikle o dönemde yapmış olduğum okumalar bu farkındalığın oluşmasına katkı sağladı.
Bugün, güncel hayatımızda iklim krizinin etkilerini çok yavaş hissetsek de bu farkındalığın özellikle yükseldiği bir dönem yaşadık. 2016 yılı bunun iyi bir örneğiydi çünkü son 138 yılın en sıcak zamanı olarak ölçülmüştü. Bu haberi gördükten sonra ‘’acaba bir şeyler yapabilir miyiz?’’ diye düşünmeye başladım. O yıllarda bilgisayar mühendisliği öğrencisiydim ve edindiğim mühendislik bilgilerini de kullanarak bir fikir ürettim. Daha sonrasında hayatımı buradan edindiğim öncelikleri göz önünde bulundurarak şekillendirmeye başladım. Doğduğum ve büyüdüğüm yer olan Artvin’in yapısından dolayı doğa ve çevre konularına oldukça aşinayım. Ancak asıl farkındalığım ve aksiyona geçme motivasyonum üniversite yıllarında oluştu.
Doğadan aldığınız ilhamın ‘’Ecording’’ gibi bir girişim fikrine dönüşüm sürecini anlatabilir misiniz? Bu süreçte karşılaştığınız zorluklar neler oldu?
Girişimimizin temelinde iklim krizine karşı farkındalığın oluşması yatıyor. Bu konuyla alakalı okumalar yaptıkça iklim krizi probleminin yeterince fark edilmemiş olması karşısında dehşete kapılıyorduk. Devletler, şirketler ve bireyler bu problemin birer parçası. Fakat çoğunluk çözüm konusunda kayıtsız kalıyor.
Fikrin oluşum aşamasındaki ilk adım, sürdürülebilirlik ve dünyayla uyumlu yaşamak üzerine bir sivil toplum kuruluşu kurmaktı. Fakat tabii ki hem finansal açıdan hem de zaman ayırmak gibi faktörler, bir grup üniversite öğrencisi için oldukça zorlayıcı oldu. Bu süreç yaklaşık bir sene kadar devam etti ve daha sonra globalleşmek üzerine, daha yapıcı ve kalıcı, aynı zamanda da teknolojiyi barındıran alternatifler geliştirmeye başladık. Bu doğrultuda ‘’Ecording’’ adlı girişimimizi kurduk. Bu girişimimizle küresel iklim krizine çözüm olabilecek teknolojiler üretmeyi ve insanlığın hizmetine sunmayı hedefledik.
‘’Ecording’’ ne gibi projeler üretiyor?
İlk fikrimiz, ormanlaştırmaya katkı sağlayan insansız hava araçlarıydı. Dünyadaki doğal ormanları incelediğimizde şunu fark ettik ki her biri, ağaçlardan düşen kozalakların içerisinden saçılan tohumların rüzgar veya kuşlar aracılığıyla etrafa yayılıp düştükleri yerde hayat bulmasıyla oluştu. Kuşların bu yaptığını, teknolojinin gücünü kullanarak taklit edebilir miyiz diye düşündüğümüzde ortaya ‘’Ecodrone’’ projesi çıktı. İnsansız hava araçlarına olan hobi seviyesindeki ilgimizin de getirilerini kullanarak, amacımıza hizmet etmek üzere zor alanlara ulaşıp otonom bir şekilde tohum ekimleri gerçekleştirecek birinci prototipimizi geliştirdik. Bu süreç böyle devam etti ve altı farklı prototip geliştirdik.
‘’Ecodrone’’un geliştirdiğimiz son haliyle çeşitli yerlerde farklı faydalanıcılara servis vermeye çalışıyoruz. Tabi ki iklim krizinin tek bir sebebi olmadığı gibi tek bir çözüm yolu da yok, bu yüzden bireylerin sürdürülebilir yaşam alışkanlıklarına teşviki ve karbon salınımlarının azaltılması amacıyla gündelik yaşamlarındaki eylemleri daha sürdürülebilir tercihlere yönelttiğimiz bir mobil uygulama ürettik. Tüm bunlarla beraber kendimize, iki bin otuz yılına kadar iklim krizine çözüm olabilecek yedi farklı ürün geliştirmek üzerine bir hedef koyduk. Bu ürünler; kuraklıkla mücadele, alternatif enerji teknolojileri veya okyanuslar ve denizler üzerine farklı dikeylerde olacak. Farklı fikirler geliştirip bunları kendi içlerinde ürünleştirerek iklim kriziyle mücadele etmek gibi bir motivasyonumuz var. Şu anda iki farklı çözümle devam ediyoruz…
Geliştirmiş olduğunuz ‘’EcordingApp’’ rutinlerimizi değiştirmek ve çevreye karşı tutumuzu daha sorumlu hale getirmek için oldukça etkili bir uygulama. Bu uygulamadan bahsedebilir misiniz?
Küçük değişiklikler büyük sonuçlar doğurabiliyor. İklim krizinin şu anda geldiği noktaya baktığımızda problem de böyle oluştu. Küçük küçük, parça parça dünyaya zarar vermeye başladık. Çözümün de bu küçük parçalardan oluşabileceği düşüncesiyle EcordingApp şekillendi. Daha çok kitleyi teşvik edebilmek adına günlük alışkanlıklarımızı çevre dostu alternatifler şeklinde görev haline getiren ve bunları tamamladıkça avantajlar, ayrıcalıklar kazandıran bir platform oluşturduk. Geçtiğimiz eylül ayında yayın aldık ve bugüne kadar otuz binden fazla görev yapıldı. Tüm bu görevlerle beraber yirmi sekiz buçuk tonluk karbon salınımının önüne geçmiş olduk.
‘’EcoDrone’’un faaliyet alanları nereler? Yakın zamanda faaliyet göstermeyi planladığınız alanlar var mı?
‘’Ecodrone’’lar yılın çeşitli dönemlerinde faaliyet gösteriyorlar. Bu zamana kadar Mersin, Artvin, Ankara ve Muğla’da çalıştık. Fakat her bölge ‘’Ecordone’’la görev yapmaya uygun olmayabiliyor. Çalışmalarımız, Artvin Çoruh Üniversitesi partnerliği ve Orman Genel Müdürlüğü desteğinde ilerliyor. Toprak yüzeyinde yetişebilen, karbon tutma potansiyeli fazla olan ve tohumlamayla ormanlaştırılması uygun görülen dört farklı tür bitkiyle başladığımız çalışmalarımıza dört farklı tür daha ekleyerek şu an ki çalışmalarımızı Muğla’da sürdürüyoruz. Belirli bir alana kadar Kızılçam ve Karaçam ekiyoruz. Farklı noktalarda Toros sediri, yabani nar, Doğu ladini gibi çeşitli türlerle de çalıştık. Şu anda da çalışmalarımıza, Orman Genel Müdürlüğünün arge çalışmalarımız için uygun gördüğü ve tahsis ettiği alanlarda devam ediyoruz.
Dünyanın herhangi bir yerinde, ‘’EcoDrone’’un gücünü ulaştırmak istediğiniz bir bölge/ülke var mı?
Elbette. Özellikle üzerinde çalıştığımız bazı tohum türleri var, bu tohum türleri farklı coğrafyalarda da benzer refleksler ve adaptasyonlar gösterebiliyor. Şimdilik planlarımızda özellikle Akdeniz havasındaki bölgeler var. Çünkü Ege ve Akdeniz bölgesinde çeşitli noktalardan elde ettiğimiz deneyimleri farkı ülkelerde de kullanabileceğimizi düşünüyoruz.
Biz Orta ve Güney Afrika’yı hedefledik. Öncelikli olarak Avrupa’nın Güneyi, Latin Amerika gibi ekvator kuşağında yer alan ve karbon tutma potansiyeli taşıyan yerlerde görev yapmayı hedefliyoruz. ‘’Mission 2030’’ adını verdiğimiz bu serüvenimizde, dünyanın farklı bölgelerinde de görev yapabilir hale geleceğiz. Bize bu zamana kadar destek veren kurumsal partnerlerimizle beraber kuvvetlenmeye devam ediyoruz.
’EcoDrone’’ ile ne kadar daha ekim yapılırsa küresel iklim krizine karşı büyük ölçüde başarı sağlanmış olur?
Bunu sadece ‘’Ecodrone’’ ya da benzeri teknolojilerin çözmesini beklemek doğru olmaz. İstanbul Üniversitesi’nden bir hocamızın yapmış olduğu araştırmaya göre Türkiye’nin tamamını ormanlarla kaplasak dahi Türkiye’nin karbon ayak izini yok edebilmek mümkün değil. Dolayısıyla sadece ormanlaştırma yaparak bu global problemi çözemeyiz. Fakat ormanlar karbon tutabilmelerinin yanı sıra onlarca canlıya ev sahipliği yapıyor. İki bin otuza kadar, geliştirdiğimiz insansız hava araçlarıyla dünyanın farklı bölgelerinde on beş milyar adet tohum topu atmayı hedefliyoruz. Bu doğrultuda üç yüzden fazla insansız hava aracı geliştireceğiz. Bu doğrudan çözüm olmasa bile ölçeklenmesinde büyük rol oynayacaktır.
Tohum topu nedir?
Tohumların; içerisinde kil, mineral, toz, gübre ve orman toprağı bulunan bir karışımla kaplanmasıdır. Tohum toplarının üretimini küresel iklim krizinden kaynaklı dezavantaja uğrayan kadınlarla beraber yapıyoruz. Bu zamana kadar üç farklı bölgede kırk birden fazla kadına söz konusu çalışmalarla naçizane bir destek vermiş olduk. Şehirde yaşayanlardan çok, iklim krizinden asıl etkilenen gruplar taşrada yer alıyor. Eskisi kadar tarım ve hayvancılıktan gelir elde edemedikleri için ekonomik eşitliliklerle karşılaşıyorlar. Bu da iklim göçlerine ve iklim krizinden kaynaklı çeşitli eşitsizliklere sebep oluyor. Ürünü geliştirirken bunları azaltmak ve farkındalık yaratmak gibi motivasyonlarımız vardı.
Kurumsal sürdürülebilirlik kavramından biraz bahsedebilir misiniz?
İklim krizini sadece bireylerin kendi hayatlarında yaptığı değişikliklerle ya da şirketlerin dönüşümleriyle sağlayamayız. Fakat şirketlerin dönüşümlerinin de kritik bir seviyeye geldiğini söylemek mümkün. Doğanın ihtiyaçlarını da göz önünde bulundurarak şirketlerin dönüşüm yolculuğuna servisler sağlıyoruz. Kurumsal şirketlerin çözümlerimize ilgi duymaları üzerine, ürünlerimizin finansal sürdürülebilirliğini sağlayacak ve onların da ihtiyaçlarını karşılayabilecek çevresel etki modelleri yaratmaya çalıştık. Örneğin kurumsal markaların öncelikli olarak ürettikleri sürdürülebilir hizmetler ve ‘’Ecodrone’’ işareti yerleştirdiğimiz her bir ürün için tohum topu atışı yapıyoruz. Bu hizmeti kullananlara takip sistemi aracılığıyla tohumların tüm süreçlerini takip edebildikleri bir deneyim kazandırıyoruz.
Aynı zamanda şirket çalışanlarının daha sürdürülebilir yaşam alışkanlıklarını dönüştürebilmek ve bireysel karbon salınımlarını azaltmak için kurduğumuz ‘’EcordingApp For Teams’’, ‘’EcordingApp For Customers’’ gibi platformları sunuyoruz.
İklim krizi içinde olduğumuz gerçeğinin ne kadar farkındayız? En hızlı iyileştirilmesi gereken alanlar sizce nelerdir?
IPCC her dönem bir rapor yayınlıyor ve bu raporda da oldukça kritik bir noktaya değiniyor: Sanayi devriminden bugüne dünyamızın sıcaklığını bir santigrat derece arttırdık ve bu sıcaklık iki bin otuz yılına kadar bir buçuk santigrat derece daha artacak. Maalesef ne yaparsak yapalım bu sonucu değiştiremeyeceğiz. Fakat doğru adımları atarsak bunu bir buçuk santigrat derecede sabitleyebiliriz.
Eğer bu sıcaklık artışını iki derece yükseltirsek dünyanın dengesi biraz daha bozulacak. Hali hazırdan yaşadığımız aşırı hava olayları ve iklim göçleri artacak. Eskisi kadar gıda üretemiyoruz ve bu kadar insanı besleyebilecek bir alternatife de yetemiyoruz. Bu zamana kadar birçoğumuz küresel iklim krizinin etkilerinin sadece buzullarda yaşayan kutup ayılarının yaşam alanlarında hissedildiğini düşünüyordu. Şu anda bu krizden şehirde bile büyük oranda etkileniyoruz.
İlk önce fosil yakıtı bırakmaya ihtiyacımız var. Bu, dünyanın dönüşümü için önemli bir adım. Karbon ayak izimizin büyük bir kısmı enerji üretimi için kullanılan fosil yakıtlardan kaynaklanıyor. Günümüzde bunun çözümü için yenilebilir enerji yatırımlar yapıyoruz, enerji ihtiyacımızı farklı kaynaklardan sağlamaya çalışıyoruz. Güneş ve rüzgar enerjilerinin üretim maliyetleri geçtiğimiz on yıla göre yüzde seksen azaldı, bu sayede bu enerjilere erişimimiz kolaylaştı.
Alternatif ham maddeler geliştirmek, karbon salınımı düşük ürünler kullanmak gibi çevreye karşı daha sorumlu üretim yapmamız gerekiyor. Örneğin basit bir hayvancılık işlemi bile karbon salınımını yükseltiyor, bir portakalı üretmek için tonlarca su harcanıyor ve dünyanın başka coğrafyalarına taşındığında ürün başına bir karbon ayak izi ortaya çıkıyor. Buna çözüm olabilecek okyanuslar, ormanlar, sazlıklar, biyoçeşitlilik barındıran araziler gibi karbon yutak alanlılarını arttırdığımız takdirde, atmosferimizi ısıtarak sera etkisi yaratan güneş ışınlarının yansımasını önleyen gazların tutulmasını ve çeşitli noktalarda azaltılarak optimal seviyelere gelmesini sağlamış oluruz.
Bu bilinci oluşturmak ve hayatımıza entegre edebilmek için, size de ilham olmuş kitap, belgesel ve film gibi önerebileceğiniz neler var?
Dünyayla nasıl uyumlu yaşayabileceğimiz konusunda araştırmalar ve çalışmalar yapmış, sürdürülebilir bir yaşam için dönüşümünü gerçekleştirmiş insanların biyografilerini okuyarak ilham alabiliriz. Örneğin Mahatma Gandhi’nin hayatından bu anlamda parçalar bulabiliriz. Kendimizi bir şeye adayabilmek çok önemli. Bu yüzden kendimizi adamak ve emek vermek üzerine fikir sahibi olabileceğimiz ‘’Outliers’’ı tavsiye edebilirim. Türkiye’den örnek vermek gerekirse TEMA Vakfının kurucularından Nihat Gökyiğit ve Hayrettin Karaca gibi geçmişte bu problemi fark edip çözümler için yaşadığımız coğrafyada adım atmış isimlerden ilham almalı ve onlara layık olabilmeyiz.