Skip to content

Cart

Your cart is empty

Article: Sürdürülebilir Beslenme Prensipleri 101

Sürdürülebilir Beslenme Prensipleri 101
Blog

Sürdürülebilir Beslenme Prensipleri 101

Gıda sektörünün iklim krizi ile savaşta nasıl bir rol oynadığının hepimiz farkındayız. Giderek artan nüfusun gıda ihtiyacının nasıl karşılanacağı gerçekten bir merak konusu. İlerleyen süreçte insanlığın en fazla karşılaşacağı sorunların başında açlık, yetersiz beslenme ve gıda güvenliği problemi olacağı düşünülüyor. 

Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü (FAO) tarafından yapılan araştırmalar daha da korkutucu bir gerçeği ön görerek 2050 yılında dünyada 300 milyon insanın açlıkla mücadele etmek zorunda olacağını öngörüyor.

Doğal kaynaklarımızın giderek azaldığı bu dönemde sürdürülebilir beslenme adına en çok tartışılan konulardan birini ele almak gerekiyor, iklim krizinin önde gelen süvarisi hayvancılık endüstrisi. Hayvancılık sektöründe kullanılan su ve harcanan enerji göz önünde bulundurulduğunda ortaya çıkan sonuçlar karbon emisyonun %60’ını et ve süt ürünleri üretiminin oluşturduğuna işaret ediyor.

Geçtiğimiz yıllarda Oxford Üniversitesi’nde yapılan bir araştırma dünya nüfusunun sebze odaklı bir beslenmeye geçmesi ile ortalama %73 oranda daha az karbon emisyonu gerçekleştirilerek gıda üretimi sektöründe daha az su tüketimi sağlanabileceğini vurguluyor. 

Peki biz ne yapabiliriz?

Elbette dünya nüfusunun yeme içme alışkanlıklarını bir günde değiştirmek mümkün değil ancak bireysel anlamda yapacağımız küçük değişikliklerle daha yaşanılabilir bir dünya için sürdürülebilir beslenme alışkanlıkları edinebiliriz.

Gerçekçi bir senaryo ile ilerlersek ilk olarak dikkat etmemiz gereken madde et tüketimi. Sadece hayvansal gıda tüketimini yarıya indirebilirsek bile büyük değişimler yaratılabilir. Hayvancılık sektörünün karbon emisyonu oranına yukarıda değindik. Kuzu eti, dana eti ve peynir bu sıralamada başı çeken ilk 3 ürün olarak karşımıza çıkıyor. Ton balığı, somon gibi ürünler ise 7.sırada yer alıyor.

Artık hayvansal gıda olarak adlandırdığımız birçok malzeme, kuruyemişler veya yulaf ve pirinç gibi tahıllardan elde edilebiliyor. Örneğin 1 litre inek sütü üretiminde 1016 litre su kullanılırken 1 litrelik badem sütü üretmek için 384 litre su gerekiyor. Yani bitkisel süt üretimi için gereken su miktarı hayvansal sütlere göre yarıdan bile az. Bitkisel bazlı gıdaların günümüz teknolojisi ile kazanabildiği formlar geleceğin beslenme alışkanlıklarını şekillendiriyor, kolaylıkla her yerde bulabileceğimiz alternatifler sağlıyor.

Organik beslenmenin karbon emisyonu üzerindeki etkisi gerçekten önemli. Tarım ürünlerinin kimyasallardan arınmış olmasının insan sağlığı için ne ifade ettiğinden bahsetmeye gerek bile yok birçoğumuz artık bu bilince sahibiz ancak gezegenimiz üzerinde olumlu etkileri olduğunu da atlamamak gerek. Doğanın döngüsü ile uyumlu bir üretim modeli olan organik tarımla doğadan gelen bir ürün ekolojik dengeyi bozmadan tekrar dönüştürülebiliyor. Üstelik yapılan araştırmalar organik çiftliklerin geleneksel tarıma kıyasla %45 daha az enerji kullanarak %40 daha az karbon emisyonu açığa çıkardığını ve %30 daha fazla biyolojik çeşitliliği teşvik ettiğini gösteriyor.

Gıda israfı da karşı karşıya olduğumuz iklim krizinin %8’ini oluşturan bir etken. Gıdanın üçte birinin çöpe atıldığı bir tüketim anlayışıyla, giderek uçuruma doğru sürükleniyoruz. Bugün hala dünyada herkese yetebilecek miktarda kaynak varken yaptığımız tercihleri tekrar gözden geçirmek şart. İhtiyacımızdan fazlasını almadan, aldıklarımızın ne kadar dayandığını bilerek, artanı değerlendirerek ve dönüştürerek biraz olsun bu israfın önüne geçebiliriz.

Yerel ve mevsimsel ürünleri seçmek de edinilmesi gereken bir diğer alışkanlık. Toplum olarak endüstriyel tarımı değil ekolojik ve doğal tarımı desteklemek gerekiyor. Endüstriyel tarımda toprak tahribatı, su sistemlerine kimyasalların karışması, böcek ilaçları ve ot öldürücü kimyasallar eko-sisteme zararlı sonuçlar doğurabiliyor. Yerel üreticilik ise sentetik ve suni ilaçlama, gübrelemeye dayalı olmadığından çeşitli kimyasalların karışmasından kaynaklanabilecek su ve toprak kirliliği riskini azaltıyor.

Yediğimiz her bir besinin sadece bedenimiz değil dünya üzerinde de bir ayak izi var. Toprağı, çevreyi, günümüzü ve geleceğimizi giderek tehdit eden iklim krizine karşı atılacak her bir adım, biraz olsun farkındalık ve basit yaşam tarzı ile hala umudumuz var.

Meraklısı için daha fazlası:

https://www.theguardian.com/environment/2018/may/31/avoiding-meat-and-dairy-is-single-biggest-way-to-reduce-your-impact-on-earth

https://www.ox.ac.uk/news/2018-06-01-new-estimates-environmental-cost-food  

Yazar hakkında:

Alara Dolunay – Be People Editörü

Lisans Eğitimini Bilgi Üniversitesi Medya ve İletişim Sistemleri Bölümünde tamamlayan Alara Dolunay, ICM Turkey Dijital Pazarlama Ajansı proje müdürü asistanlığı ve Doğan Paksoy Galeri Genç Sanat Dergisi Yazarlığı stajlarını tamamladı. 2020 senesinde Sotheby’s Art Institute, Sanat Tarihi programına katıldı. Ocak 2021’den beri Be People bünyesinde Kreatif Editör konumunda çalışıyor.

 

Read more

Alkali Yaşam
Blog

Alkali Yaşam

Enerjiniz mi düşük? Kilo mu alıyorsunuz? Karbonhidrat ve şekere hayır diyemiyor musunuz? Rahat olun vücudunuzu alkali yaparak bu sorunlardan kurtulmanız mümkün!

Read more
Seed Cycling ile Hormonal Düzensizliğe Son!
Beslenme

Seed Cycling ile Hormonal Düzensizliğe Son!

Uykusuzluktan iştahımıza, duygu durumumuzdan metabolizmamıza kadar vücudumuz üzerinde her şeyde etkili olan hormonlarımızı dengelemenin bir yolu olsaydı nasıl bir tablo çıkardı karşımıza?

Read more