Her şeyle olan ilişkim, ‘Relationship with everything’
Bu haftadan itibaren her şeyle olan ilişkimi, filtresiz burada yazıyorum. Yemekle, bedenimle, ruhumla, arkadaşlarımla, sevgilimle, çevremle, çocuklar ve ağaçlarla… Göreceli olarak kısa ama uzun bir hayat yolculuğunun ardından yaşadığım değişimler, hayal kırıklıkları, keşifler ve fark edişlerle paylaşmanın ve benzer tecrübelerden yolu geçenlerin bir arada olmasının önemine inanarak, buradayım. Peki bu satırları yazmama neden olan hikayem nasıl mı başladı? Acı ve farkındalıkla….
Aslında bu yola hayatın bana sert bir tekmesiyle saptım. Kesinlikle kendi kararımla başlamadım, anlayacağınız. Bundan tam iki yıl önce Mikonos’ta bol kahkaha, yemek ve içki dolu masalarda eğlenirken, İstanbul’da canımdan çok sevdiğim babamın böbreğinde portakal büyüklüğünde bir tümör bulunduğunu öğrendim. O günden sonra tek konumuz babamın hastalığı ve hangi yöntemle ilerlememiz gerektiğiydi. Modern tıpla mı ilerleyelim, alternatif tıpla mı sorusu içimizi kemiren en can alıcı soruydu. O sıralar Thailand’da yaşayan abim bize alternatif tıp ve beslenmeyle ilgili tedaviler sunuyordu. Babam maalesef 4.evre kanserden 10 ay sonra hayatını kaybetti ama beslenme ve kanserin ilişkisine olan merakım o günden sonra artarak devam etti. Bu işi öğrenmeye karar verdim ve önce kanıta dayalı bir beslenme kursu aldım sonrasında sağlığa tek boyutlu bakmamamızı sağlayan, entegre (holistik) sağlık ve beslenme koçluğu eğitim programına yazıldım.
Amacım sadece kafamdaki ‘acaba babam beslenmeyle kanseri yenebilir miydi’ sorusuna bir cevap bulmaktı. Babamın vefatını kabul etmek bir yana alternatif yöntemlerle başka insanların hayatlarını değiştirebilir miyiz diye merak etmekten kendimi alamadım. Kanserle ilgili kafamda dolanan binlerce soruya cevap ararken eğitimim sırasında lise sonda kilo alarak anoreksiya semptomlarımdan kurtularak iyileştiğimi sandığım, yeme bozukluğumun (eating disorder) diyet kültürü sayesinde bozulmuş yemeye (disordered eating) dönüştüğünü farkettim.
Bu farkındalıkla beraber hayatımda tanıdığım yemekle en sağlıklı ilişkisi olduğuna inandığım insanı, kocam Cem’i taklit etmeye karar verdim. Uzun bir süre eşim Cem’in yemekle ilişkisini izledim ve sadece taklit ettim. Böylece adını koymadan sezgisel beslenmeyle tanışmış oldum.
Bu arada bu süreç anlattığım kadar kolay olmadı tabii ki, bir yandan babamın yasını tutuyor, bir yandan bozulmuş yeme ilişkim ve aşırı felç eden anksiyetemle mücadele etmeye çalışıyordum . Benim sinir krizi/depresyon/anksiyete bozukluğu kokteyli diye adlandırdığım Cem’inde ‘Spiritüel Uyanış’ dönemim (Brene Brown’dan gördük) diye adlandırdığı sıkıntılı bir dönem geçirdim diyebilirim.
Spiritüel insanlar, spiritüel uyanışlarından; ‘bir gün yataktan kalktım ve böyleydim’ şeklinde anlatırken ben ve benim tanıdığım herkesin spiritüel uyanışı 365 gün yataktan kalkamayıp bütün gün ağlamaktan geçiyordu. Gerçek anlamda fiziksel bir acı yaşıyor, her şeyin ötesinde öyle hissediyordum.
Bu uzun ve sancılı dönemden sonra sezgisel beslenme biçimi hayatımı değiştirdi. Yıllardır kafamda kira vermeden yaşayan bedenim ve yemeğimle toksik ilişkimi sonunda düzeltmeye başlamıştım. İşte tam da bu yüzden de şu an burdayım diyebilirim. Bu sancılı geçiş sürecinin, yaşadıklarımın, her geçen gün öğrendiğim yeni şeylerin ve sezgisel beslenme yolculuğumun başkalarına ilham olmasını diliyorum.
Hayatta hiç bir şey kalıcı değil… Evet yeni bir farkındalığa kavuştum, evet bozulmuş yememi düzelttim ama hala zorlandığım günler oluyor. İnsanım ve insan olarak kimseden her gün mükemmel bir ruh ve akıl sağlığında her gün mükemmel bir modda olmalarını beklemediğim gibi kendimden de bunu beklemiyorum. O yüzden siz de benden ve kendinizden bunları beklemeyin. Beklerseniz sizi hayal kırıklığına uğratırım şimdiden söyleyeyim ;)
Bugünlük benden bu kadar.
Sevgiler,
Manolya Ruso