Kahveyi Bırakmak Gerçekten Kabus mu?
İnternette yazılan kafein yoksunluğu belirtilerinin çoğu gerçek. Yine de kahveyi bırakmak, kişisel deneyimimin de gösterdiği gibi, o kadar da korkulacak bir şey değil.
Hepimizin birtakım kronik rahatsızlıkları var, benim de öyle. 30 yaşlarında bir kadınım; senelerdir alerjiyle, ardı arkası kesilmeyen üst solunum yolları rahatsızlıklarıyla ve daha niceleriyle boğuşuyorum. İlaçlar, tedavi ve önlem almada faydalı oluyor fakat bir yere kadar. Hepimizin bildiği gibi muzdarip olduğumuz rahatsızlıklarda yaşam tarzımız hayli önemli bir rol oynuyor. Beslenme alışkanlıklarımız da yaşam tarzımızın önemli bir kısmını oluşturuyor.
Bundan birkaç ay önce hayatımı ilaçlarla geçirmek istemediğime karar verdim. Bunu kimse istemez dediğinizi duyar gibiyim fakat ben artık aksiyon almaya niyetlenmiştim. Hekimlere ve sağlık uzmanlarına danışarak beslenme düzenimi değiştirdiğim takdirde rahatsızlıklarımın azalıp azalmayacağını deneyimlemek istedim. İyi ki de yapmışım diyorum. Çünkü hem şikayetlerim azaldı hem de ağzıma attığım her şeyin beni beslemeyebileceğinin biraz da olsa farkına vardım.
Kahveyi bırakmak zorunda mısınız?
Öncelikle, bu bir deneyim yazısı. Kimseye tavsiye verme kaygısı taşımıyor. Herkes birbirinden farklı; hassasiyet noktaları da, kime neyin iyi geleceği ya da gelmeyeceği de kişiden kişiye değişiyor. Bu yüzden başkalarının deneyimlerine kulak verirken, olası değişimlere kişinin kendi hayatını gözlemleyerek uzmanlarla birlikte karar vermesi en doğrusu.
Sadede gelelim: Konumuz kahve bağımlılığı. Evet, şaşırmadığınızı biliyorum, uzmanlar kronik rahatsızlıkları bulunan bireylere kahveyi bırakmayı, hiç değilse azaltmayı salık veriyorlar. Benim yolculuğum da döndü dolaştı ve bu durağa geldi tabii.
İşim gereği çoğu zaman bilgisayar başında, kelimelerle ve zihinsel süreçlerle uğraşıyorum. Sadece sabahları değil, günün her saatinde odaklanmak ve üretken olmak için kahveye ihtiyaç duyduğumu söyleyebilirim. Yetiştirilme tarzından dolayı, herhangi bir yasak olmadığında normal bir insandan daha çok kahve tükettiğimi de.
Yine de kahveye bağımlı olduğumu düşünmüyordum, hâlâ da bu fikrim değişmedi. Dolayısıyla azaltarak değil, tek seferde bırakmayı tercih ettim. Biraz da bu hep bahsedilen kafein yoksunluğu belirtilerini çekip çekmeyeceğimi merak ediyordum.
Birinci gün: Cumartesi
Kahveyi bir cumartesi günü bıraktım. Önceki gün, doktorumla sohbet ederken son bardak sütsüz şekersiz kahvemi içtim. Ve doktorumun tavsiyesine uyarak, fiziksel ve zihinsel değişimlerimi gözlemlemeye başladım.
Cumartesi sabahı uyandığımda, elbette ilk iş olarak kahve içmek istiyordum. Partnerim karşımda afiyetle kahvesini yudumlarken kendime hakim oldum ve bitki çayı alternatiflerle sabah rutinini de, günün geri kalanını da geçirdim. İlk gün herhangi bir değişiklik gözlemlemedim.
İkinci gün: Pazar
Pazar sabahına müthiş bir baş ağrısı ve mide bulantısıyla uyandım. Vücudumun kahve istediği aşikardı. Burada önemli bir nokta var ki sadece kafein istemiyorsunuz; kahvenin kokusunu, tadını, ağızda bıraktığı hissi, her şeyini arıyorsunuz. Unutmayalım ki alışkanlıklarımızla yaşıyoruz. Dolayısıyla envaiçeşit çay içtiysem de, hiçbiri kahvenin yerini tutmadı.
O gün zor geçti. Saatler ilerledikçe baş dönmesi arttı; sürekli uzanmak istiyordum ama yatay veya dikey pozisyonda da olsam, duvarlar üzerime üzerime gelmeye devam ediyordu. Yine de kahve içmeden, bir şekilde günü tamamladım.
… ve pazartesi
Esas sınavı pazartesi günü, işlerimin başına oturunca vereceğimi biliyordum. Bu yazıda yalan da inkar da yok, nasıl zorlandığımı anlatamam! İnternetteki herhangi bir kaynakta bulabileceğiniz etkilerin çoğunu kendimde gözlemledim. Başımı dik tutmakta zorlanıyor, dikkatimi toparlayamıyor, kendimi hastaymışımcasına güçsüz hissediyordum. Baş ağrısı ve baş dönmesi de, önceki günün şiddetinde olmasa da devam ediyordu.
Bu noktada, dikkatinizi toplamanıza faydalı olabilecek bitkisel takviyelere başvurmayı düşünebilirsiniz. Elbette herkeste aynı etkiyi göstermeyeceklerdir fakat ben içeriğinde gingko biloba, keten, adaçayı ve zerdeçal olan bir takviyeden oldukça fayda gördüm. En az üç dört saat boyunca çalışacağım (ve zihinsel olarak üretken olacağım) süreçlerden yarım saat kadar önce takviyemi aldım. Akşam ya da gece çalışmaya devam edeceksem de yine aynı şekilde bu takviyeyi aldım, yani kullanımımı sadece sabahla sınırlı tutmadım ve elimin altından sıcak içecekleri ve suyu eksik etmedim.
İnsan her şeye alışıyor diye boşuna demiyorlar. Salı günü, çektiğim sancıların çoğunun etkisi azalmıştı, birkaç gün sonra da tamamen kayboldular. Tek bir etki baki kaldı; eskisine nazaran çok daha az tetikte, çok daha dingin bir ruh halinde, çalışmaya da hayatıma da devam ettim, hem de önceki tempomdan feragat etmeden. Bu süreçte en çok hoşuma gidense, kahve içmeden hiçbir şey başaramayacağıma dair güvensizliğimi yenmek oldu.
Peki ya şimdi?
Tam iki ay boyunca hiç kahve içmedim. Canım çok istediğinde taze pişmiş bir kahveyi çok defa kokladım ama tüketmemeyi başardım. Rahatlıkla söyleyebilirim ki, korktuğum hiç de başıma gelmedi. Hayatımı normal seyrinde sürdürmek için kahveye muhtaç olmadığımı anladım. İki ayın sonunda ufak ufak yeniden kahve içmeye başladım ama bir farkla: Bu kez içtiğim kahvenin değerini bilerek, tadını çıkararak ve miktarını günde bir bardakla sınırlı tutarak. Kısacası kahveyi seviyoruz ama kahveye bağımlı olmak zorunda değiliz. Ve güzel tarafı da, bunu sadece deneyimleyerek öğrenebiliyoruz.
Bu yazıda ifade edilen görüşler, alternatif çalışmalara ışık tutmak ve bu çalışmalar hakkında konuşmayı teşvik etmek için yazılmıştır. Yazılar hekimlerin tavsiyelerini bir ölçüde içeriyor olsa bile, sadece bilgilendirme amaçlıdır. Bu yazı; profesyonel tıbbi tavsiyenin, teşhisin ve tedavinin yerini alamaz.
Yazar hakkında:
Elvin Vural – Editör / Çevirmen
Boğaziçi Üniversitesi Sosyoloji ve Siyaset Bilimi & Uluslararası İlişkiler Çift Anadal Programı’ından 2012 yılında mezun olan Elvin Vural, 2013 yılında University College London Sosyal ve Kültürel Antropoloji Bölümü’nde yüksek lisans yaptı ve zorunlu göç üzerine yazdığı tezinin saha araştırmasını Bulgaristan’da ve Türkiye’de yürüttü. İstanbul Teknik Üniversitesi Sanat Tarihi Bölümü’nden ve Mimar Sinan Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Müzecilik Programı’ndan yüksek lisans düzeyinde dersler aldı. Çağdaş sanat galerisi Mixer’de projeler ve etkinlikler koordinatörü olarak çalıştı. 2015 yılından bu yana IstanbulArtNews, Bone Magazine gibi yayınların editörlüğünü ve Boğaziçi Üniversitesi Mezunlar Derneği’nin çıkardığı popüler bilim temalı Boğaziçi Dergisi’nin yayın koordinatörlüğünü üstlendi. Milliyet Sanat, Sanat Atak, Sanat Online, Artful Living, Unlimited gibi basılı ve dijital mecralarda yazıları ve röportajları yayınlanan Vural’ın İngilizceden Türkçeye iki kitap çevirisi bulunuyor. Bugünlerde Milliyet Sanat, Hürriyet, Marie-Claire ve be.people gibi online ve basılı mecralarda yazmaya; Metis Yayınları, Kolektif Kitap, Kaplumbaa Kitap gibi yayınevleri için kitap çevirileri ve editörlüğü yapmaya; şirketler için bağımsız olarak pazar araştırma projeleri yürütmeye devam ediyor.