Be People

Toprağın Elle Buluşması: Mono Earth

Doğal olandan giderek uzaklaştığımız bu dönemde toprağa ve antik zanaatkarlık geleneklerine saygı duyan bir yaklaşımı benimseyen iki sanatçının hikayesi: Mono Earth!

Yavaşlamayı, azla yetinmeyi, sabrı, bereketi sembolize eden yerel bir malzemeyi evrensel bir estetiğin parçası haline getiren iki genç tasarımcı Can Cumalı ve Çağlar İşbilir ile Mono Earth hakkında konuştuk.

Mono Earth yolculuğunuz nasıl başladı? Doğal malzemeler ile doğaya uygun tasarım objeleri yaratmak sizin için ne ifade ediyor?

Çağlar İşbilir: Mono Earth’ü, doğal olanın güzelliğini sanatın öznesi haline getirmek isteyen iki kişinin yolculuğu olarak tanımlayabilirim.

Can Cumalı: Bizler -ikimiz de- aldığımız tasarım eğitimi sonrasında malzeme ile alışılageldik iletişimin dışında bir iletişimimizin olduğunu fark ederek başladık kendi hikâyelerimize. Doğal yapı yöntemlerini araştırdığımız bir süreç içerisinde toprak yapılar ile karşılaştık. Daha içten daha dokunsal ve o yere ve o ana ait doğasıyla toprak malzemesinin verdiği heyecan bizi bazen birlikte bazen ayrı olarak kendi yolcuklarımıza sürükledi. Sahada toprak yapı uygulamacısı olarak Anadolu’nun birçok yerinde güzel insanlarla özel projeler yapma imkânı bulduk. Farklı doğal yapı ustaları ve mimarlardan farklı yaklaşımlar ve teknikler öğrendik. Mono Earth de toprak malzemesiyle olan hikâyemizin devamı, şimdiye kadar heybemizde topladıklarımızla kendi söylemimizi ve kendi yapma biçimimizi aradığımız bir oluşum.

Ç.İ. Doğaya uygun tasarlamak, eforsuz bir yaratma güzelliğini ifade ediyor. Yaratılan arzu nesnesinin istendiğinde gönül rahatlığı ile arka bahçeye bırakılabileceğini bilmek, geldiği yere kusursuzca geri döndüğüne şahit olabilmek ama arzulandığında mekânın ya da bedenin en değerli yerine nesiller boyunca varlığını sürdürebilecek güçte bir yoğunluğa sahip olmak demek.

Ateş, su ve havanın toprak ile buluşmasıyla ortaya çıkan “Rammed Earth” (Sıkıştırılmış Toprak) tekniği ile nasıl tanıştınız? 

Ç.İ. Ateş ve suyun bu teknik için anlamı düşündüğümüzden biraz daha derin. Tam anlamıyla bir yokluk mutfağı ürünü. Bu ifadeyi gerçekten seviyorum. Teknik, elde bulunan imkânlar ile ihtiyaçlara en optimum cevaplar verme biçimi... Sıkıştırılmış toprak diğer bütün tekniklerin aksine bitki örtüsünün pişirme için kullanılamayacağı kadar değerli, suyun bir bağlayıcı olarak hoyratça harcanamayacağı kadar hayati bir coğrafyadan geliyor. Bu onun diğer bütün elementler ile iletişimini çok özel bir yere koyuyor.

C.C. Doğal yapı yolculuğumuzun çok başlarında ikimizin de farklı bağlantılarla dâhil olduğu heyecan verici bir proje vardı. Argos in Cappadocia’nın Kızılırmak kenarındaki üzüm bağları için sıkıştırılmış topraktan yapılan bir Şarap Evi projesi. Argos Yapı bünyesinde Mimar Aslı Özbay'ın yürütücülüğü, sıkıştırılmış toprak tekniğinin duayeni Martin Rauch'un danışmanlığında ilerleyen projenin tasarım ve uygulamasını yapan mimar ve toprak yapı uygulamacısı Timur Ersen'le birlikte çalışmaya başladık. Hem teknikle hem birbirimizle bu projede tanıştık. Çeşitli sebeplerden dolayı proje devam edemedi ama sıkıştırılmış toprak tekniği adına bu coğrafyada önemli adımlar atılmış oldu. Edindiğimiz dostluklar ile hikayemiz şekillenmeye başladı.

Ç.İ. İtiraf etmemiz gerekir ki Martin Rauch ile karşılaştığımızda hem yapma biçimi hem de tekniğin estetiği bizi etkilemişti. Doğanın milyonlarca yılda gerçekleştirdiği şeyin bir simülasyonunu gerçekleştirme fikri oldukça heyecan vericiydi. Doğal olanın gücü yine doğal olanla temsil ediliyordu. Bir sanatçı veya tasarımcı olarak doğaya karşı ne alacaklı ne de borçlu hissetmeden üretmek. Bu şey, tam da Lao Tzu’nun “Yapmamayı yaptığımızda, her şey yerli yerindedir.” dediği şeydi. Hayalini kurduğum fenomene arka bahçede rastlamak gibiydi.

Eski bir Japon sanatı olan “Dorodango” tekniği ile Be People için hazırladığınız kürelerden biraz bahseder misiniz? Bu sanat neden bu kadar özel?

Ç.İ.  Tabii ki! Aslında sadece topraktan oluşan bir küre. Diğer bir ismiyle Dorodango… Sadece toprağın, incelikle ve sabırla, günlerce işlenerek, göz alıcı kürelere dönüşebileceğini gösteren eski bir Japon sanatı. Bir çamur topunun doğru ellerde neye dönüşebileceğinin kanıtı. Bazen günlerce çalışarak ürettiğimiz Dorodango’ların sadece topraktan olduğuna kendimizi bile inandırmakta zorlanırken bunu kelimeler ile ifade etmem oldukça zor. Çünkü malzeme oldukça basit. Onu özel kılan şey dönüşümün tam da kendisi.

C.C. Toprağın birçok haliyle çalışan bizler bu Japon sanatını, üretimlerini yaptığı Kapadokya'nın eşsiz köşelerinden topladığı topraklarla buluşturup Be People için ürettik. Özenle işledik. Her toprağın ve her elin kendine özgü sonuçlarını paylaştık. Toprağın çıkarıldığı coğrafyayı ve sanatçının emeğini dokularına taşıdık. Her mekâna toprakla dokunuşlar yapmak isteyen bizler insanların yanından ayırmak istemeyeceği bir dokunma nesnesine dönüşmesine şahitlik ettik. Ellerinden düşürmedikleri, meditasyonlarında yanlarından ayırmadıkları mekânlarının en özel yerlerini ayırdıkları bir toprak parçasına evrildi.

Üretiminizi Kapadokya’da gerçekleştiriyor olmak size ne gibi imkânlar sağlıyor?

C.C. Kapadokya bizim toprakla olan hikayemizin başladığı yer, yıllar içerisinde burada çeşitli işler yaptık ve anılar, insanlar biriktirdik. Coğrafyayı ve toprağını tanıdık, alıştık. İlham verici enerjisine, hala her gün hayretle şahit oluyoruz. Bundan fazlasıyla besleniyoruz

Ç.İ. Doğanın binlerce varyasyona her an şahit olduğumuz bir alanda yaşamak, üretmek ve bunları paylaşmak özel bir deneyim. İşimizin temelini oluşturan katmanlılığın ete kemiğe bürünmüş hali adeta Kapadokya. Çalışmalarımız bu coğrafyanın ruhunu taşıyor. Büyüyor büyütüyor.

Bununla beraber büyük bir toprak kütüphanesine arka bahçede ulaşmak gibisi de yok. Toprağın binlerce yıldır her halinin ilmek ilmek işlendiği bir alanda yeni şeyler söylemeye çalışmak belki de hem çok zor hem de çok tatmin edici bir sonuçları beraberinde getiriyor, bütün bunlar bizi oldukça besliyor.

Alara Dolunay

Karbonhidrat Tüketimine Gizli Formül: Dirençli Nişasta

Karbonhidrat Tüketimine Gizli Formül: Dirençli Nişasta

DEVAMINI OKU