Be People

Post-Pandemi Dünyasının "Yeni Normal"leri

Dünya değişiyor. Dünyayla beraber günlük rutinlerimizin de değişmesi şart. Peki yaşadığımız pandemi dönemine şimdiye kadar nasıl uyum sağladık? Normale dönüşte hayatımızda neler değişecek? Sağlık İletişimi Uzmanı ve Sağlık Gazetecisi Nazlı Şenyuva'ya sorduk. 

Sağlık iletişimi uzmanlığı, COVID-19'un bizi etkisi altına aldığı günlerde nasıl bir önem kazandı?

Koronavirüs insanlığın daha önce karşılaşmadığı bir virüs. Virüsün ve pandeminin etkileri, COVID-19 hakkında açığa çıkan bilgiler genellikle bilimsel ve komplike. Her gün yeni bir şey duyuyoruz. Yeni tedaviler ve aşılar üzerinde çalışılıyor, virüsün yarattığı semptomlara yenileri ekleniyor. Sosyal mesafe, maske, korunma derken bizlere yabancı pek çok yeni kavramla karşı karşıyayız. Sağlık iletişimi işte bu tür karmaşık bilimsel ve tıbbi bilgileri, anlamını kaybetmeden yalınlaştırıp halkın anlayacağı bir biçimde halka iletmek için var olan bir dal. Yanlış haberlerin, asılsız ve korkutucu bilgilerin artış gösterdiği bu dönemde doğru ve etik sağlık iletişimi halk sağlığı için çok önemli. Virüsün etkilerini ve pandeminin ciddiyetini net olarak anlatamadan kişilerden maske takmalarını veya mesafe kurmalarını beklemek gerçekçi olmaz. Bu nedenle bilgiyi doğru, güvenilir ve güncel kaynaklardan almak; anlaşılır ve kapsamlı bir şekilde iletmek sağlık iletişimcilerinin en önemli görevi. Bu sayede pek çok insan kendini doğru ve etkili şekilde koruyabilir ve hepimizi etkileyen önemli gelişmelerden doğru bir şekilde haberdar olabilir.

Sizce insanlar evde kalmaya alıştı mı; yoksa her şey bittiğinde eski hayatımıza mı döneceğiz?

Alıştık, ama psikolojimiz zorlanıyor. Yine de kendimizi ve sevdiklerimizi korumak, sağlık sistemlerimizin kapasitelerini zorlamamak için evde kalmamız gerektiğini anladığımızı umuyorum. ‘Eski hayatımıza dönmek’ aylar, belki de aşı bulunana kadar yıllar sürebilir. Tehlike henüz geçmedi, ekonominin açılması hastalığın bitmesi demek değil. Tehlike geçene kadar kalabilenlerin evde kalmaya devam etmesi, dışarı çıkmak zorunda olanların ise mutlaka maske takmaları ve sosyal mesafe kurallarına uymaları şart. Hastalık semptomu olanlar da evden çıkmamalı. Çalışmaya devam edenler evde kalanları korumak için kendilerine evde izole etmeli, adeta taşıyıcı gibi yaşamalılar. Ellerimizi sık sık sabunla 30 saniye yıkamaya, yüzümüzü ellememeye devam.

Adım adım normalleşme sürecinde hangi konularda ne kadar rahatlayabiliriz?

Şu an rahatlamak tehlikeli. Maalesef dünya çapında bir rahatlama başladı ama rahatlanan ülkelerde vaka artışları, hatta ikinci dalgalar görülmeye başlandı bile. Önlemlerimizi almaya devam etmek zorundayız. Vaka sayısının azalması, her şeyin bittiği anlamına gelmiyor. Bizde de erken rahatlama ikinci bir dalgayı hızla getirecektir. 

Biraz rahatlayabileceğimiz bir konu yüzey temizliği. Bu konu çok kafa karıştırıyor, hatta takıntı yaratabiliyor. Hepimiz çılgıncasına yüzey temizliyoruz. Yüzeyleri temiz tutmak, meyve sebzeyi yıkamak, dışarıdan gelen kargoyu bekletmek önemli, ancak takıntı yapacak kadar değil. Virüsün ana bulaşma yolu hasta veya taşıyıcı bir kişiyle karşı karşıya kalınca onların tükürüklerinin bize ulaşması. Yüzeyden bulaşma da mümkün, ancak bu diğer bulaşma yolu kadar yaygın veya riskli değil.

Olası ikinci dalga hakkında nasıl öngörüleriniz var?

Şu anda Güney Kore ve Wuhan’dan ikinci dalga haberleri geliyor. Amerika’da açılan eyaletlerde vaka artışı görüldü, Almanya bile açılımdan sonra yayılmada artışı raporladı. Önlemleri erken gevşetirsek ikinci dalgayı biz de yakın zamanda görebiliriz.

İkinci dalga hakkında verilere dayalı pek çok bilimsel tahmin yapılıyor. Dünya genelinde önümüzdeki sonbahar aylarında ikinci bir dalga görülme olasılığı var. Bu konuda üç senaryodan bahsediliyor. Birincisinde 1918-19 yıllarında yaşanan İspanyol gribinde olduğu gibi ikinci dalga ilkinden daha şiddetli olabilir. Diğer olasılıklar; daha zayıf olması, gittikçe zayıflaması ya da şimdiki dalga ile aynı şiddetle görülüp aşıya kadar tekrar etmesi. Aşı olmadan 2022’ye kadar karantinaya giriş çıkışlı bir dönem bizi bekleyebilir. Maske takmak yeni normalimiz olabilir. Ama tedavide daha hızlı yol kat edip maske ve mesafe önlemlerine uymaya devam edersek ikinci dalga ilki kadar ciddi olmayabilir.

Sizce Türkiye önümüzdeki süreçte sürü bağışıklığı dönemi mi geçirebilir mi?

Sürü bağışıklığı için toplumun %90-95’in hastalığı geçirmesi gerekiyor, buna taşıyıcılar da dahil. Sağlık Bakanlığı verilerine bakılırsa hastalığı geçiren sayısı bu yüzdeden çok uzak. Eğer herkes sokaklara çıkmaya başlarsa belki; ama bu da hasta ve ölü sayısında ciddi artış, sağlık sistemleri ve ekonominin de ciddi darbe alması demek. Bunu kimse istemiyor. Bu yüzden evde kalmaya devam ediyoruz, aldığımız önlemlerle salgını yavaşlatmaya ve hasarı azaltarak daha uzun bir süreye yaymaya çalışıyoruz.

Herkes aynı anda hasta olursa hastaneler bunu kaldıramaz. Tedavi ile iyileşecek hastalar yatak bulamayabilir, ölü sayısı çok yüksek olur. Ekonomi çok kötü etkilenir. Bu nedenle salgını bir anda değil de daha uzun sürede atlatmak önemli. Bir aşı bulunduğunda ise durum farklı, bu kadar insan hasta olmadan ve ekonomi bir anda sarsılmadan, aşı ile sürü bağışıklığı kazanabiliriz.

Aşı araştırmalarında geldiğimiz nokta nedir, ne kadar vakit alacağı düşünülüyor?

Aşı araştırmaları klinik çalışmalar. Yani önce laboratuvarlarda ve hayvanlar üzerinde deneniyor. Olumlu sonuç olursa da birkaç safhada insanlar üzerinde denenmeye başlanıyor. Üç faz var, her fazda insan sayısı arttırılıyor. Şu anda hayvan safhasını aşmış ve insanlar üzerinde denenmeye başlanmış aşılar var. Mesela Amerika’da modern aşı çalışmaları ikinci faza geçti. Pfizer ve Johnson & Johnson da ilk fazda. Oxford Üniversitesi'nin aşı çalışmaları da devam ediyor. Binlerce insan üzerinde denenip Eylül’e kadar bir cevap alınması bekleniyor. Klinik öncesi safhada ise yüz üzeri aşı çalışması devam ediyor.

Bilim insanları en olumlu senaryoda 12-18 ay içerisinde bir aşı bulunacağını düşünüyor. Kimisi ise iki yıldan önce bir aşı bulunabileceğini gerçekçi bulmuyor. Normalde bir aşının bulunup piyasaya sürülmesi on seneyi alıyor; yani inanılmaz hızlandırılmış bir sürecin içindeyiz. Aşının güvenilir olması ve kişiye zarar vermemesi çok önemli, sağlıklı insanları hasta etmediğinden ve işe yaradığından emin olunması lazım. Bu nedenle uzun zamanda pek çok aşamadan geçmeli. Bir de üretim süreci var. O da zaman alacaktır.

Koronavirüs’e dair sizi en çok şaşırtan bilgi ne oldu?

Sürekli değişen semptomlar beni çok şaşırtıyor. Önce ateş, öksürük, nefes darlığı gibi bulgular vardı listede, sonra tat ile koku kaybı ve ayakta kızarma, morarma gibi değişik semptomlar eklendi. Gençlerde beyin atakları ve çocuklarda Kawasaki ve toksik şok vakalarının artışı da COVID-19 ile ilişkilendiriliyor. Yani bu virüsü gerçekten tanımıyoruz ve tam anlamıyla nelere neden olabilir bilmiyoruz. Bu çağda bu bilinmezlik beni en çok şaşırtan durum.

Dışarı çıkarken mutlaka eldiven takmalı mıyız? 

Hayır. Eldiven kullanmak aslında alışık olmadığımız ve dikkat gerektiren bir şey. Sağlık personeli olmayan bir kişi eldiven taktığında kendini ‘yenilmez’ hissedebiliyor, her şeyi ellemeye başlıyor, sonra bir bakmışsınız saçını düzeltiyor, gözünü ovuşturuyor… Eldiven takmazsak dokunduğumuz şeylere daha çok dikkat ediyoruz, daha az şeye dokunuyoruz ve ellerimizi daha sık yıkıyoruz.

Bu dönemde ellerini sık sık yıkayamayan kişilere eldiven öneriliyor. Mesela banka veya market çalışanları. İşleri gereği sürekli paraya, ürünlere vb. dokunmak zorundalar; eldiven takarak sık sık el yıkama zorunluluğunun önüne geçebilirler. Ama eldiven takmanın da kuralları var. Eldivenler iki-üç saatte bir değiştirilmeli, eldivenle yapılan iş dışında aynı eldiven başka bir işte kullanılmamalı. Mesela yemek veya öğle arasında, tuvalet molasında eldivenler çöpe atılmalı, eller yıkanmalı, işe dönerken yeni eldiven takılmalı. COVID-19 hastasına bakan kişiler de dikkatli bir şekilde eldiven kullanabilir.

Kuaförler ve alışveriş merkezleri açıldı. Gitmek güvenli olur mu?

Bence şu an hayır. Henüz salgın tehlikesi geçmedi. Buralarda kalabalıklar olabilir, herkes maske takmıyor veya sosyal mesafe kurallarına uymuyor. Şu dönem evde kalmaya devam etmek, dışarı sadece zorunlu durumlarda çıkmak, çıkınca da önlemleri gevşetmemek lazım.

Paket yemekler ile ilgili nelere dikkat etmeliyiz?

Yemeğin torbasını, ambalajını çöpe atın ve ellerinizi yıkayın. Yemeği fırında 150-200 derecede on dakika ısıtın. Fırından alınan ekmekleri yine ya fırında ısıtarak ya da kızartarak tüketin. COVID-19’un yemekten geçtiğine dair bir veri yok ama ben şahsen sushi gibi ısıtamadığım yemekleri dışarıdan sipariş etmiyorum.

Bu dönemde yemek sipariş ettiğiniz yerden pakete plastik çatal bıçak koymamaları, peçete eklememeleri gibi isteklerde bulunabilirsiniz. Ne kadar az ellenmiş malzeme, o kadar iyi.

Eve gelen kargo paketlerinin yarattığı riske karşı nasıl hareket etmeliyiz?

Virüs karton üzerinde 24 saate kadar yaşayabiliyor, yani bir gün ya dışarıda ya da evin bir köşesinde bekletmek en iyisi. Bu duruma mektuplar ve faturalar da dahil. Kargonun içerisindekini de yine materyaline göre temizleyin. Su ve sabunla yıkayabilir, dezenfektan ıslak mendil (en az %70 alkol) veya çamaşır sulu suyla temizleyebilirsiniz. Sonrasında ellerinizi mutlaka 30 saniye yıkamalısınız.

Çocuklarla ve yaşlılarla sağlık iletişimini nasıl kurmalıyız? İlginç bir deneyiminizi paylaşır mısınız?

Çocuklarla bu dönemde açık bir iletişim kurulmalı. Onları gereksiz derecede korkutmadan ve durumun çok karışık detaylarına girmeden dışarıya neden çıkamadığımızı, okula ve parka neden gidemediğimizi anlatmalıyız. Dünyada pek çok doktorun, sağlık çalışanının, bilim insanının bu duruma bir çare bulmak için canla başla çalıştığından bahsedip çocuklara güvence vermeliyiz. Çocuklar bizlere açık açık çekinmeden soru sorabileceklerini bilmeli, bizim en önemli önceliğimiz olduklarına inanmalı. Arkadaşları ile videolu konuşmalar ayarlamalı, ailecek aktiviteler yapıp vakit geçirmeliyiz. Aile rutinleri, mesela yemek ve uyku saatleri eskisi gibi devam etmeli. Rutinler çocuklar için çok önemli. İstanbul Çocuk ve Ergen Psikanalitik Psikoterapi Derneği’nin bu dönem için hazırladığı çok güzel kaynaklar, iletişim önerileri ve oyunlar var. İnternetten ulaşabilirsiniz.

Yaşlılar için de yine dürüstlük ve ulaşılabilirlik ilkeleri geçerli. Damgalayıcı bir dil kullanmaktan kaçınmalıyız. Bu pandemi, evde kalmak zorunda olan ve misafir kabul edemeyen büyüklerimizi psikolojik açıdan da çok zorladı. Ölüm korkusu, yalnızlık, hatta değersizliğe kadar giden hisler arttı. Bu nedenle görüntülü görüşmeler; teknolojiyi kullanma rahatlığı el verdiği sürece rutin olmalı. Gerekirse psikolojik danışmanlık ayarlanabilir. Şu aralar ücretsiz manevi danışmanlık hizmetleri gündemde, bu çok işe yarayabilir. Empatik iletişim, fiziken yanlarında olamasak da onlarla aynı durumda ve yanlarında olduğumuz mesajını veren konuşmalar sık yapılmalı. Bağlantı halinde kalmak, iletişim halinde olmak şart.

Benim en sevdiğim deneyim, evde kalan çocukların güneş ve gökkuşağı resimleri çizmeleri ve camlara asmalarıydı. Böylece çocuklar komşularının camlarından kendileri gibi evde kalan çocuklar olduğunu görüp kendilerini daha iyi hissedebildi. Bir diğer örnek de sabun ve karabiberle yapılan bir deney. Bu deneyde çocuklar, bir kap karabiberli suya sıvı sabunlu parmağını sokunca karabiberlerin kaçtığını görüyor. Bu sayede el yıkamanın önemini görsel bir şekilde kavramış oluyor.

Türkiye’deki kitlenize yönelik, en verimli sağlık iletişimi tekniğiniz ne?

Doğruyu söylemek! Haberleri, verileri, riskleri açık açık ve teker teker anlatmak. Herkes daha çok öğrenmek istiyor. Canlı yayınların da etkisi büyük; beni canlı olarak izlemek ve sorularını sorup o an cevap alabilmek herkesi tatmin ediyor. Bana gelen her mesajı okuyup cevaplıyorum. Bir de haberlerime kaynak ekliyorum, bilgiyi aldığım kaynakları paylaşıyorum.

Sağlığımızı korumada rutinin önemi nedir? Sizi hangi alışkanlıklarınız motive ediyor?

Rutinler hem fiziksel hem de psikolojik sağlığımız için çok önemli. Kontrol edemediğimiz pek çok şeyin yaşandığı bu dönemde kontrol edebildiğimiz rutinler bizi daha güvende hissettiriyor. Evde kalmanın getirdiği fiziksel ve psikolojik sorunların önüne rutinler sayesinde geçebiliyoruz.

Beni motive eden ve her gün yapmaya çalıştığım rutinler: eşimle sabah New York Times Daily podcast’ini dinlerken karşılıklı macha çayı ve kahve içmek, öğle arasında ailemle görüntülü konuşmak, her gün saat 15:30’da kız kardeşimle yine görüntülü konuşarak 20 dakika spor yapmak, akşam uyumadan da 10 dakika meditasyon ve at kılı fırça ile masaj! Bir de günüme başlamadan gerçekçi bir yapılacaklar listesi yapıyorum, hatta bir önceki akşamdan yaparsam daha bile rahat uyuyorum. Sabah kalktığımda bu programın varlığını bilerek uyanmak beni rahatlatıyor, moralimi güçlü tutuyor. Rutin aktivitelerim çalışma molalarıma verimlilik katıyor ve sosyal mesafe içinde olduğumuz bu dönemde sevdiklerimle yakın kalmamı sağlıyor. Bu alışkanlıklar pandemi dönemi boyunca bana çok yardımcı oldu.

Yürümeye alternatif olarak evde nasıl bir egzersiz yapabiliriz? Takip ettiğiniz bir fitness programı, koçu var mı?

Yoga veya pilates rutinleri, sosyal medyadan veya Youtube’dan ulaşabileceğimiz ev egzersizleri bu günler için birebir. Ben her gün Melissa Wood Health’in websitesinden 15-20 dakikalık bir video yapıyorum. Gününe göre bazen iki video yapıyorum; bir sabah, bir akşamüstü. Kendisinin yoga ve pilatesi harmanladığı, kısa sürede çok fark yaratan etkili bir tekniği var. Videoların kısa oluşu beni motive ediyor,  kim bir saat spor yapacak şimdi diye düşünüp hemen vazgeçmemi engelliyor. Melissa’nın pozitif kişiliği de moralime iyi geliyor. Bir matın üzerinde, çoğunlukla başka bir alet veya ağırlık gerekmeden sporumu yapabiliyorum.

Daha aktif ve ter döktüren bir egzersiz yapmak isteyenlere de Akın Akman’ın kurduğu AARMY marka hesabının canlı yayınlarını öneririm.

Çoğumuzun uyku düzenimizin bozulmasının en zararlı sonucu sizce ne, ne yapabiliriz?

Uyku, bağışıklık sistemimiz için en önemli unsur. Düzensiz ve yetersiz uyku, konsantrasyon ve motivasyon bozukluğu, sinirlilik hali, verimlilik kaybı gibi bilinen durumların yanı sıra; kilo alma, kalp hastalığı, şeker hastalığı gibi problemlerin görülme riskini de arttırabiliyor. Bağışıklık sistemimiz uykusuz kaldığında zayıfladığı için hasta olma riskimiz de artıyor.

Öncelikle erken yatmaya dikkat etmelisiniz. Yani en geç gece yarısından önce uyumaya çalışın. Derin bir gece uykusu, sabaha karşı 04.00’te yatıp 12.00’de kalkmakla eş değer değil. Bu nedenle 14.00’ten sonra kafeinden uzak durun. Sürekli çay - kahve içiyoruz, bu bizi hem aslında rahatsız ediyor hem de gece uyumamızı zorlaştırıyor.

Gün içerisinde hareketi arttırın. O kadar hareketsiz kaldık ki yorulmuyoruz, uykumuz gelmiyor.

Yatmadan önce telefonu, laptop'u bir kenara bırakın, mavi ışık yayan ekranlardan biraz uzak durun. Bu ışık, uyku hormonumuz olan melatoninin salgılanmasını engelliyor.

Yatmadan gecelik veya pijama giyin, uyanınca da normal günlük kıyafete geçin. Bütün günü pijama ile geçirip sonra aynı şekilde yatağa girince de uyumak zorlaşıyor, uykuyu hatırlatan bir uyku kıyafeti olması şart.

Son olarak da yatak odanızı sadece uyumak ve benzeri aktiviteler için kullanın. Yani yatakta iş yapmayın, televizyon seyretmeyin. Bunların kuralların hepsine ‘uyku hijyeni’ diyoruz, odayı serin tutmak ve koyu renkli perde kullanmak da buna dahil.

Her gece yatmadan aynı rutini gerçekleştirirseniz de vücudunuz uyku moduna geçiyor. Aslında uyku öncesi yapılan gece cilt bakımları da bu rutinin önemli bir parçası olabilir.

Bu dönemde uykusuzluğumuzun bir diğer nedeni de stres ve endişe. Stresinizi azaltmaya çalışın. Bunun için meditasyon, hafif egzersiz, sevdiklerimizle güzel bir sohbet, sıcak bir bitki çayı birebir. Ihlamur, rezene, papatya, melisa gibi çaylar sizi rahatlatıp uykunuzu getirmeye yardımcı olabilir.

Bugünlerde pozitif kalabilmek için bize birkaç ipucu verebilir misiniz?

Halimize, sağlığımıza, sahip olduklarımıza şükretmek. Bizden çok daha zor durumda olan insanların farkında olmak ve elimizden geldiğince bu insanlara yardım etmek. Sevdiklerimizle sık sık görüntülü konuşmak. İnsanlık olarak aynı süreçten geçtiğimizi unutmamak. COVID-19 her ne kadar kötü sonuçlar doğursa da; bu jenerasyonda tüm insanlık olarak beraber yaşadığımız ilk olay; duraksadığımız, doğayı kendi haline bıraktığımız ilk an. Son olarak; gülümsemek! Sadece gülümsemek bile vücutta mutluluk hormonlarının salgılanmasını sağlıyor.

Sağlık ve iyi yaşam okurları için birkaç yayın önerebilir misiniz?

Aslında kaynak çok! Kısa ve anlaşılır okumalar için ben Equinox’un Furthermore web sitesini seviyorum, beslenmeden spora kadar çok güzel bilgiler paylaşıyorlar. Well+Goodyine sevdiğim bir sağlıklı yaşam sayfası. Vegan şef ve yemek gazetecisi Erin Ireland’in To Die For web sitesine de bayılıyorum; lezzetli, sağlıklı ve pratik tariflerle dolu. İşim gereği çok sık tıbbi ve bilimsel yayın, rapor ve çalışma okumak zorundayım. Bu siteler ise bana daha kısa ve keyifli bir şekilde iyi yaşam bilgisi veriyor.

İşim dışında kişisel olarak merak ettiğim her türlü semptom, hastalık ve tedavi hakkında güvenilir bilgi için Mayo Clinic’in internet sayfasını tercih ediyorum. WebMD  gibi sitelere güvenmiyorum; kimin kontrol ettiğini bilemediğimiz siteleri sağlık bilgileri için kullanmak korkutucu veya yanıltıcı olabiliyor.

Bu yazıda ifade edilen görüşler, alternatif çalışmalara ışık tutmak ve bu çalışmalar hakkında konuşmayı teşvik etmek için yazılmıştır. Yazılar hekimlerin tavsiyelerini bir ölçüde içeriyor olsa bile, sadece bilgilendirme amaçlıdır. Bu yazı; profesyonel tıbbi tavsiyenin, teşhisin ve tedavinin yerini alamaz.

Dr. Nazlı Şenyuva – Sağlık İletişimi Doktoru ve Sağlık Gazetecisi

Princeton University’de Ekonomi eğitimi aldığı sırada sağlık alanına ilgi duymaya başlayan Şenyuva, yine aynı üniversitede Küresel Sağlık ve Sağlık Politikaları Sertifika Programı’na katıldı. Columbia University Graduate School of Journalism’de Sağlık ve Bilim Gazeteciliği Programı alanında yüksek lisans eğitimi aldı. Ardından University of Southern California Annenberg School for Communication and Journalism’de Sağlık İletişimi Programı’nda doktora eğitimine başladı. Akademik kariyerine devam ederken The Dr. Oz Show’da tıbbi araştırmacı olarak çalıştı ve çeşitli yayın organlarında sağlık üzerine yazılar yazdı. Dr. Nazlı Şenyuva, şu an kurucusu olduğu SenyuvaPrep’de öğrencilere danışmanlık eğitimi veriyor ve sağlıkla ilgili çalışmalarına devam ediyor. 

Aygen Ecevit

Karbonhidrat Tüketimine Gizli Formül: Dirençli Nişasta

Karbonhidrat Tüketimine Gizli Formül: Dirençli Nişasta

DEVAMINI OKU